16 - 20 Mayıs Gezisi
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEKLERİ BİRLİĞİ’NİN ATATÜRK’ÜMÜZÜN DOĞDUĞU TOPRAKLARA DÜZENLEDİĞİ 16-20 MAYIS TARİHLERİ ARASINDAKİ GEZİDEN NOTLAR
Büyük İskender'in memleketi olarak bilinen Makedonya, istiklalini kaybettikten sonra çeşitli devletlerin
yönetiminde kalmış. 1371 tarihinden itibaren Osmanlı idaresine giren Makedonya 1912 tarihine kadar varlığını sürdürmüş. Eski dönemde ve Osmanlı yönetiminde, şu andaki coğrafyasından daha büyük bir
alandaymış. Rumeli Beylerbeyliği’nin bir parçası olmuş, bölgeyi kapsayan alanda 15. ve 16. yüzyıllarda tam yedi sancak mevcutmuş.
19. yüzyılda bölgede kalabalık bir Türk nüfusunun yanı sıra Makedonlar, Arnavutlar, Bulgarlar, Sırplar ve İspanya’dan kovulan
Yahudilerle Rumlar ve Çingeneler yaşarmış. 19.yüzyılın ortasında başlayan çalkantılar, Balkan Savaşı ile birlikte 1912 yılında Osmanlı’nın bölgeyi terketmesine yol açmış.
Almanya ve İsviçre’den
Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Birliği’ne (AADDB’ye) üye olan ve kardeş ADD’lerden gelen katılımcılar 16 Mayıs’ta Nürnberg ADD Lokalinde buluştular. Orada kısa bir tanışma sonrasında gezi
programı hakkında Birlik Başkanı Dr. Mustafa Tosun ve Aydın Değirmenci bilgi verdi. Geziye katılacakların her halinden heyecanlı oldukları belli oluyordu. Nürberg dernek lokalinden ayrılma saati
geldiğinde yemek ve çay parası vermek için görevli arkadaşa yöneldiğimizde, “parayı bize değil, Makedonya ADD’ye vereceksiniz, onların buna bizden daha çok ihtiyacı var” dediğinde bir alkış koptu ve
‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ sloganı eşliğinde havaalanına gitmek üzere yola çıkıldı.
Yaklaşık iki saatlik bir yolculuktan sonra Üsküp hava alanına indik. Kapıda bizleri samimi ve sıcak duygularla Makedonya ADD Başkanı
Halil Bey ve Yönetim Kurulu üyesi Hacı Bey karşıladı. Havaalanından bizler için önceden ayarlanmış iki araçla otele varıldı ve yerleşildi. Sabah kahvaltıdan sonra Atatürk ün doğduğu Selanik’teki
evini ziyaret etmek için yola çıkıldı. Aracın birisine Halil Başkan diğerine de rehber Aysel Hanım eşlik etti. Üç saatlik bir yolculuktan sonra Yunanistan topraklarına girdiğimizde yol kenarlarında
gördüklerimiz karşısında şaşımamak elde değildi. Kapanmış işletmeler, tamirhaneler, fabrikalardan kalan virane bir görünüm, yıkılmaya yüz tutmuş binalar vb. Yunanistan’ın yaşadığı krizin etkileri
olan tüm bu gördüklerimiz, Avrupa Birliği’ne girmenin ve üretimden kopmanın getirdiği kaçınılmaz sonuçlar olsa gerek.
Atatürk’ün doğduğu ve
babası vefat edene kadar oturdukları eve vardık. Burası sonradan tamir edilerek müze haline getirilmiş. Girişte hemen küçük bir avlu, avludan üç katlı bir binaya giriş yolu, içerideki odaların
duvarlarında Atatürk’le ilgili bilgiler veren yazılar var. Duvara yansıtılmış filmlerde Atatürk’ün hayatı anlatılıyor. Ne için kullanıldıklarına göre döşenmiş odalarıyla tipik bir köy evi
görünümünde. Rehberimizden içerdeki eşyaların, Atatürk’e ait olmadığı ama onun zamanında kullanılan eşyalarla dekorize edildiğini öğrendik. Bizler, Atatürk’ün doğduğu bu evde yaşanan acı tatlı
hatıraları düşünmeye çalışarak gezmeye başladık. Bir saati geçen bir süre içinde ziyareti tamamlayıp, toplu resim de çektirdikten sonra sahil kenarına indik. Halil Başkanla rehberimiz planda
olmamasına rağmen bize kısa bir tekne turu ayarladılar. Akşam olmadan tekrar yola çıkarak Atatürk’ün okuduğu askeri okulunun bulunduğu yer olan Manastır kentine hareket
ettik.
Gezi olur da eğlencesiz
olur mu, akşam Makedonca ve Türkçe müzik eşliğinde yemekler yenildi, halaylar çekildi. Müzik ve oyunlar ne kadar birbirine benziyor. Akşam otelde rehberimiz Aysel Hanım bize genç Mustafa Kemal’e aşık
olan Elena’nın yıllar sonra Atatürk’e yazdığı mektubu ve aşkın öyküsünü anlattı.
Ertesi gün Atamızın
1896-1899 yılları arasında okuduğu Manastır Askeri İdadisi’ni gezdik. İki bölümden oluşan bina, bugün Manastır Kültür Müzesi olarak anılıyor, birinci bölümü Atatürk’e ayrılmış, onun eşyaları,
balmumundan yapılmış heykeli, ona ait resimler, hakkında yazılmış makaleler sergileniyor. Ayrıca Atatürk’ü anlatan Güneşin Adı Mustafa Kemal adlı Türk Silahlı
Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanmış film gösteriliyor. Diğer bölüm ise Arkeoloji Müzesi olarak kullanılıyor.
Manastırdan ayrılıp
Ohri’ye doğru yola çıktık. Yolumuzun üstünde Resneli Niyazi’nin konağının olduğu Resne kasabasına uğradık. Resneli Niyazi, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin komiteci fedailerinden birisi olup, 1908
Meşrutiyet Devriminin ateşleyicilerinden ve 31 Mart gerici ayaklanmasını bastıranlardandır. İkinci Meşrutiyet’in ilan edilmesinde çok etkili olmuş ve önemli roller oynamıştır. Padişaha isyan ettiğini
göstermek için dağa çıktığında geyikle dolaşırmış. Geyikle konuştuğu söylentisi, günümüzde kullanılan “geyik muhabbeti” lafının kaynağı imiş. 1913 yılında kimi kayıtlara göre kendisini korumakla
görevlendirilen koruması tarafından sırtından bıçaklanarak öldürülmüş. “Ne şehittir ne gazi, pisi pisine gitti bizim Niyazi” sözü de onun arkasından söylenmiş ve bugünlere kadar
gelmiş.
Ohri kentine vardığımızda
yağmurlu bir hava karşıladı bizi. Ohri adını kıyısında bulunan Ohri gölünden almış. Şirin eski binaların korunduğu, tatil için çok uygun bir yer gibi geldi bize. Çarşıda turistik eşya satıcılarından
anlıyoruz ki buraya çok turist geliyor. Zaman zaman sanki ülkemizin bir bölgesini geziyormuş hissine kapılıyoruz.
Ohri’de sabah Halil
Başkan, akşama doğru Üsküp’te Makedonya ADD’nin 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlaması etkinliğine katılacağımızı ve arkasından derneklerini ziyaret edeceğimizi söyledi.
Ohri’den yolumuz Atamızın dedesinin yaşamış olduğu Kocacık Köyüne doğru yöneldi. Karadeniz coğrafyasını andıran yemyeşil, kıvrım
kıvrım yollardan tepenin başında yer alan ve şu an müze haline dönüştürülen Atamızın dedesinin konağına geldik. Bizi o köyde bulunan Mustafa Kemal Paşa İlkokulu ögretmeni ve o bölgeden okuyarak
avukat olmuş, müzenin sorumluluğunu üzerine almış iki fedakar Makedonyalı Türk karşıladı ve bize konağı gezdirdiler. “Türk devleti buraları onardı, müze haline getirdi, onlara minnet borçluyuz, fakat
buranın korunması ve bakımı için desteğe ihtiyacımız var, tek başımıza bunun altından kalkamıyoruz” dediler, yarım bırakılmış bir iş gibi gördükleri anlaşılıyordu, sözlerinde sanki sitem
vardı.
Vardar Nehrinin ikiye
böldüğü Üsküp şehri, gezimizin son durağı. Üsküp’e vardığımızda her taraftaki heykeller hemen dikkatimizi çekiyor. Yugoslavya’nın dağılmasından sonra yapılan bu heykellere, ki çoğu da Büyük
İskender’e ait, bu kadar çok olmasına bir anlam veremedik. Şehir, eski tarihi Türk şehirlerini andırıyor, eski diyoruz maalesef, ülkemizdeki şehirlerin tarihi dokuları ne yazık ki rant uğruna hep yok
edilmiş durumda. Burası öyle değil, tarihi doku olduğu gibi korunmuş, şehri gezerken insanı yıllar öncesine götürüyor. Çarşıları, pazarı, dükkanları ile 20. yüzyılın 50’li 60’lı yıllarındaki
şehirlerimizi hatırlatıyor insana. Geziye katılanlarla sohbet ettiğimizde hepimiz Türkiye’den geldiğimiz şehirlerlerden, burada mimari açıdan bir yer buluyor ve oraya
benzetiyoruz.
Akşam yaklaştığında
hepimiz de 19 Mayıs etkinliğinin heycanı vardı. Akşam yemeğine Kosova ADD Başkanı Ferhat Bey ve yardımcısı da eşlik etti. Onlar da Üsküp’e 19Mayıs Bayramı etkinliği için gelmişler ve bizlerle
tanışmak istemişler. Akşam yemeğinde başkanımız Dr. Mustafa Tosun ve AADDB’nin dernek başkanları ile tanışan Ferhat Beyin çok donanımlı bir Atatürk devrimcisi olduğu hemen dikkat çekiyor.Yemekten
sonra 19 Mayıs etkinliğinin yapılacağı salona geçtik. Makedonya ADD’nin üyelerinin gençlerden oluştuğu hemen dikkatimizi çekti.
Genç bir kızımızın
sunuculuğunu yaptığı 19 Mayıs kutlaması, ‘Bir Dakikalık Saygı Duruşu’ ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başladı. Kürsüye önce Halil Başkan geldi, önce bu geziyi birlikte organize ettiğimiz AADDB ve
Başkanı Mustafa Tosun’a teşekkür ederek başladı. “Sevinç ve heyecanı bugün birlikte yaşıyoruz, sizlerle Atamızın toprağında 19 Mayıs kutlamak bizim için bir şereftir” diye devam etti, dernek
faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Özellikle gençlerden oluşan dernek üyelerinin Atatürk devrim ve ilkelerini öğrenme isteklerine kısıtlı olanaklarla yanıt vermeye çalıştıklarını anlattı. Herhangi
bir yerden destek almadan yürüttükleri çalışmalardan örnekler verdi. Bu zamana kadar kendileri, ADD Dünya Platformu’nun davetlisi olarak İstanbul Kartal’da yapılan toplantıya katıldıklarını ve onlara
üye olduklarını, onlara bir toplantı da burada yapabileceklerini önermişler, ancak buna rağmen pek ilgilenilmemiş. “Sanırım bize güvenmediler. Sizler de gördünüz ki organizasyon bizim işimiz, biz
yaparız. AADDB 25. Yıl Kutlamasına davetli olarak eşimle katıldık, oradaki ilgi, özellikle Mustafa Başkan ve eşi Gonca’nın yakınlığı çok etkiledi ve bu gezi orada belirlendi. Sizin gibi dostlarımızın
varlığı bizi cesaretlendirdi ve biz Dünya Platformu’ndan ayrılarak AADDB ye üye olma kararını da aldık, ilk kez burada açıklıyoruz” dedi. İkinci konuşmacı olarak AADDB Başkanı Mustafa Tosun kürsüye
geldi ve kısaca AADDB’nin Avrupada’ki Atatürkçüleri birleştirmeye devam ettiğini, bugün de “sizi birliğe üye olarak alarak gücümüze güç katıyoruz” dedi. “Bundan sonra yalnız değilsiniz Halil
Başkanım, arkanızda otuzu aşkın üyesi olan bir çatı örgütü ve Avrupa’da Atatürkçü kardeşleriniz var” diyerek gezi çalışmasında emeği geçenlere teşekkür etti. Daha sonra kürsüye gelen Kosova ADD
Başkanı emekli öğretmen Ferhat Bey, derneklerinin faaliyetlerinden, yaşadıkları Kosova’da bir Türk olarak karşılaştıkları zorluklardan bahsetti. Derneğin çalışmaları olarak, Atatürk ve Türklüğü çocuk
yaştakilerden başlayarak öğretmeye başladıklarını, her yıl 10 Kasım Haftası düzenlediklerini, bir hafta boyunca hem Atatürk' ü, hem de Türk kültürünü tanıttıklarını söyledi. Bu topraklarda bir
Müslüman olarak yaşamanın çok kolay, fakat bir Türk olarak yaşamanın ne kadar zor olduğunu örnekleriyle anlattı. Konuşmasında bize çok duygulu anlar yaşatan başkan, konuşmasının sonunda “sizlerle
tanışmaktan çok memmun oldum, sizlerin varlığı bize güç verdi ve ben de size şimdi bizi de aranıza alın teklifi getiriyorum” deyince salon birden ayağa kalkarak MUSTAFA KEMAL’İN
ASKERLERİYİZ sloganıyla çınladı.Sahneye fırlayan başkanımız Mustafa “ne demek Ferhat Başkan, sizin gibi donanımlı bir öğretmen başkanın önderliğini yaptığı derneği hemen aramıza gurur
ve onur duyarak alıyoruz ve 10 Kasım Haftası etkinliğinize bir heyetle katılma sözünü de veriyoruz” dedi. “Sayın Ferhat Hocam ve Halil Başkan, eğer sizin dernekleriniz maddi imkansızlıklar yüzünden
faaliyetlerini durdurmak zorunda kalırsa, şunu bilin ki bizler de Avrupa’daki derneklerin kapısına kilit vururuz, hiç merak etmeyin hep sizin yanınızda olacağız”.
Etkinliğin ardından Makedonya ADD’nin dernek binasına toplu halde geçildi. Tarihi bir kapalı çarşı olan yerde küçük ama özen ve
itina ile döşenmiş temiz dernek lokaline geldik. Geziye katılanların oradakilere kendisini tanıtma ve çay sohbeti devam ederken, bir de baktık ortada duran bağış kutusuna paralar kendiliğinden
atılmaya başlandı. İşte dayanışma ve yardımlaşma örneği.
Ertesi gün hepimizin yüzü
gülüyordu. Hepimizde sanki bir görevi yerine getirmenin huzuru ve mutluluğu vardı. Üsküp’ten ayrılırken sanki içimizdeki duygu ‘ELVEDA RUMELİ TOPRAKLARI, ama gene geleceğiz, görüşmek üzere’
diyordu.